07 Aralık 2025
weather
15°
İstanbul
00:00:00
Öğle vaktine kalan

O İçimizdeki "Ee, Sonra?" Boşluğu: Anlam Arayışı Neden Modern İnsanın En Büyük Sınavı?

YAYINLAMA:

Hiç uzun zamandır beklediğiniz o hedefe ulaştığınızda, o büyük başarıyı elde ettiğinizde, içinizde bir coşku yerine garip bir sessizlik hissettiniz mi? Hani "Tamam, başardım. Ee, peki şimdi ne olacak?" dediğiniz o an.

Ya da belki de tam tersi; her günün bir öncekinin aynısı olduğu bir rutinin içinde, otomatik pilota bağlanmış gibi hissederken, içinizden bir sesin "Tüm bu koşturmaca ne için?" diye fısıldadığını duydunuz mu?

Eğer bu hisler size tanıdık geliyorsa, yalnız değilsiniz. Bu, modern insanın en temel sorgulamalarından biridir. Biz buna "varoluşsal boşluk" diyoruz.

Bu, bir depresyon tanısı olmak zorunda değil. Bu bir "eksiklik" hissi; sanki hayatın bir parçası kayıpmış gibi. Dışarıdan bakıldığında "her şeye sahip" görünen, iyi bir kariyeri, düzenli bir hayatı olan pek çok insanın terapi odasında en sık dile getirdiği duygulardan biridir bu. Hayatın senaryosunu ezberlemiş ama amacını unutmuş olmanın hissidir.

Boşluk: Bir Hata Değil, Bir Sinyal

Çoğu zaman bu boşluk hissinden korkarız. Onu hemen doldurmaya çalışırız; daha çok çalışarak, daha çok tüketerek, sürekli yeni hedefler peşinde koşarak.

Ama aslında bu boşluk, bir düşman değil, bir sinyaldir.

Ruhunuzun size, "Dur. Bir bak. Şu anki yol haritan seni tatmin etmiyor. Pusulanı yeniden ayarlaman gerekiyor," deme şeklidir.

Bu noktada, mesleğimizin en ilham verici isimlerinden biri olan Viktor Frankl'ı anmamak olmaz. Frankl, en zorlu, en insanlık dışı koşullarda bile (Nazi toplama kamplarında) hayata tutunabilenlerin, fiziksel olarak en güçlü olanlar değil, yaşamak için bir "anlamı" olanlar olduğunu görmüştür.

Frankl'ın bize öğrettiği en temel şey şudur: Hayatın anlamı bize altın tepside sunulmaz. Anlam, bizim tarafımızdan inşa edilir veya keşfedilir.

Anlamı Nerede Aramalı?

Peki, bu soyut "anlam" dediğimiz şeyi nerede bulacağız? O boşluğu nasıl dolduracağız? Frankl'a göre anlamı bulmanın, hayatımıza katmanın üç temel yolu vardır:

1. Bir Değer Yaratarak: Bu, ille de dünyaya bir şaheser bırakmak demek değildir. Bu, yaptığınız işe kattığınız özen olabilir. Bir başkasına ettiğiniz karşılıksız bir yardım, bir fidanı büyütmek veya sadece sorumluluğunuzdaki işi "iyi" yapmaya çalışmaktır. Dünyaya kendinizden bir imza bırakma, "Ben buradaydım ve bir fark yarattım" deme hissidir.

2. Derin Bağ Kurarak (İlişkilenerek): Anlam, çoğu zaman "ben"de değil, "biz"de gizlidir. Birini gerçekten görmek, duymak ve koşulsuz sevebilmektir. Bir dostluğun sıcaklığı, bir çocuğun size sarılması veya bir gün batımını hayranlıkla izlemektir. Anlam, tüketmekte değil, bağlanmakta bulunur.

3. Kaçınılmaz Olan Karşısındaki Duruşumuzla: Ve belki de en zoru budur. Hayatta değiştiremeyeceğimiz şeyler vardır; kayıplar, hastalıklar, engeller. Frankl der ki: "Durumu değiştiremiyorsak, kendimizi değiştirmek zorundayız." Anlam, başımıza gelenlerde değil, başımıza gelenlere karşı takındığımız tutumda yatar. Acıyı, bir amaca dönüştürebilme gücümüzdedir.

Kapanış Düşünceleri

Eğer siz de zaman zaman o "Ee, sonra?" boşluğunu yaşıyorsanız, lütfen kendinize yüklenmeyin. Bu, daha derin, daha tatminkar bir yaşam arzuladığınızın en sağlıklı işaretidir.

Otomatik pilottan çıkmak için küçük bir adım atın. Bugün, sadece bir an için durun ve kendinize sorun: "Şu an yaptığım şey benim için gerçekten değerli mi?"

Unutmayın, hayatın anlamı büyük bir "Eureka!" anında bulunmaz. Anlam, her gün attığımız küçük adımlarda, kurduğumuz samimi bağlarda ve zorluklar karşısındaki metanetimizde gizlidir.

Farkındalıkla ve sevgiyle kalın,

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *