Direnç Nedir? Kendinizi Sabote Ettiğinizi Nasıl Anlarsınız?
Terapi odasının en temel dinamiklerinden biri, belki de en karmaşık ve en insani olanı "dirençtir". Danışanlarım terapiye genellikle büyük bir değişim arzusuyla gelirler: "Artık böyle hissetmek istemiyorum," "Bu döngüyü kırmak istiyorum," "Daha sağlıklı ilişkiler kurmak istiyorum." Bu, bilincin sesidir; değişimi isteyen, acı çeken ve çözüm arayan tarafımızdır.
Ancak, seanslar ilerledikçe, tam da o acı veren konunun kökenine yaklaşırken, bir "duvar" ile karşılaşırız. İşte bu duvar, psikodinamik terapinin temel taşlarından biri olan direnç (resistance) kavramıdır.
Çoğu zaman "kendini sabote etme" olarak adlandırdığımız davranış kalıpları, aslında bu direncin gündelik hayattaki somut yansımalarıdır.
Direnç: Bir Düşman Değil, Bir Koruma Kalkanı
Öncelikle, direnci netleştirelim: Direnç, tembellik, iradesizlik veya değişimi gerçekten istememek değildir. Psikodinamik açıdan direnç, ruhsal yapımızın, yani egomuzun (benliğimizin) bizi korumak için kullandığı bilinçdışı bir savunma mekanizması setidir.
Peki, bizi neden korur?
Bilinçdışımız, acı verici anılar, kabul edilemez dürtüler (örneğin, yoğun öfke, kıskançlık), travmatik yaşantılar ve derin utanç duygularıyla doludur. Terapi süreci, bu üstü örtülmüş materyalleri bilinç düzeyine çıkarmayı hedefler. Ancak bu "yüzleşme", benlik için son derece tehdit edici olabilir ve yoğun bir kaygı yaratabilir.
Direnç, tam da bu noktada devreye girer. Egonun "Dur, burası tehlikeli, daha fazla ilerleme" deme şeklidir. Bu, ruhsal bir sigortadır. Bu nedenle, terapide dirence bir düşman gibi değil, anlaşılması gereken, geçmişte bir zamanlar bizi korumak için çok önemli bir işlevi olmuş bir mekanizma olarak yaklaşırız.
Kendinizi Sabote Ettiğinizi Gösteren Direnç Biçimleri
Kişinin kendini sabote ettiğini fark etmesi zordur, çünkü bu eylemlerin kökeni bilinçdışıdır ve genellikle "rasyonel" bahanelerle maskelenir. İşte direncin, yani kendini sabote etmenin en yaygın biçimleri:
Erteleme ve "Unutkanlık" (Entelektüel Savunmalar):
Gerçekten istediğiniz o işe başvurmak için son günü beklemek ve sonunda teknik bir aksaklık yüzünden fırsatı kaçırmak.
Sizin için önemli bir görüşmeyi, sınavı veya sunumu "unutmak".
Terapi randevusunu sürekli ertelemek, "unuttuğunuzu" söylemek veya seansa hep geç kalmak.
Dinamik Anlamı: Başarı, bilinçdışı düzeyde bir tehlike olarak kodlanmış olabilir. Belki de başarı, bir ebeveyni geçmek anlamına geliyordur ve bu da "suçluluk" yaratıyordur. Başarısızlık, bu suçluluk duygusundan kaçınmanın "güvenli" bir yolu haline gelir.
Yanlış Partner Seçimi (İlişkisel Sabotaj):
Bilinçli olarak "huzurlu, güvenilir, sevgi dolu" bir ilişki istediğinizi söylerken, kendinizi sürekli olarak size kötü davranan, duygusal olarak ulaşılamaz veya sizi aldatan partnerleri seçerken bulmak.
İlişki iyi giderken, tam da işler ciddileşip bağlanma gerektirdiğinde, aniden partnerden "soğumak", kusurlarını büyütmek veya bir kavga çıkararak ilişkiyi bitirmek.
Dinamik Anlamı: Bu genellikle, yineleme zorlantısı (repetition compulsion) olarak bilinen bir durumdur. Çocuklukta kurduğumuz ilk bağlanma ilişkilerindeki (ebeveynlerimizle) çözülmemiş çatışmaları, yetişkinlik ilişkilerimizde yeniden yaratırız. Sağlıklı yakınlık, "yabancı" ve "tehdit edici" hissettirir; oysa tanıdık olan (örneğin, terk edilme, eleştirilme), acı verici olsa da "bildik" ve "güvenli" hissettirir.
Duygudan Uzaklaşma ve "Düşünselleştirme" (Terapideki Direnç):
Terapide, acı veren bir anıdan bahsederken konuyu aniden değiştirmek, fıkra anlatmak veya "Hava da ne güzel bugün" gibi alakasız bir yorum yapmak.
Duygularınız sorulduğunda, ne hissettiğinizi değil, ne düşündüğünüzü anlatmak. (Örn: "O an terk edilmiş hissettim" yerine, "Terk edilmenin bağlanma stilleri üzerindeki etkilerini düşünüyorum da...")
Dinamik Anlamı: Bu, "izolasyon" (yalıtma) veya "entellektüelleştirme" savunmasıdır. Kişi, olayı hatırlar ancak olayın yarattığı acı verici duyguyu ondan ayırır. Duyguya dokunmak o kadar kaygı vericidir ki, zihin güvenli olan "düşünce" alanına sığınır.
"Kurban" Rolünde Kalmak:
Hayatınızdaki olumsuzluklar için sürekli dış faktörleri (iş, eş, aile, kader) suçlamak ve kendi sorumluluğunuzu veya değiştirme gücünüzü görmezden gelmek.
Dinamik Anlamı: Değişimin sorumluluğunu almak, harekete geçmeyi gerektirir ve harekete geçmek başarısızlık riskini de beraberinde getirir. "Kurban" rolünde kalmak (ikincil kazanç), acı verici olsa da, kişiyi bu riskten ve başarısızlığın getireceği potansiyel utançtan korur.
Direncin Kaynağı: Ambivalans
Tüm bu sabotajların temelinde ambivalans (karşıt değerlik) yatar. Bu, insanın en temel çatışmalarından biridir: Aynı anda birbirine zıt iki şeyi istemek.
İyileşmeyi istemek ve aynı zamanda mevcut (hasta) durumun getirdiği ikincil kazançları (ilgi, sorumluluktan kaçma) kaybetmekten korkmak. Yakınlık istemek ve aynı zamanda yakınlığın getireceği "reddedilme" veya "yutulma" riskinden dehşete düşmek.
Terapi sürecinde hedefimiz direnci "kırmak" veya "yenmek" değildir. Hedefimiz, danışanla birlikte bu dirence merakla yaklaşmaktır. Direncin neyi korumaya çalıştığını anlamak, onun geçmişteki işlevini onurlandırmak ve bugünün gerçeğinde artık bu savunmaya ihtiyaç olup olmadığını birlikte sorgulamaktır.
Kendini sabote etme döngüsü, ancak o direncin altındaki bilinçdışı korku, suçluluk veya utanç duygusu anlaşıldığında ve şefkatle karşılandığında çözülmeye başlar.